Dünyanın En Korkunç Yerleri: Ürperten Yapılarıyla 10 Şehir

Minik Tospik yazdı. 28 Temmuz 2021 469 okunma

Türkmenistan’ın ortasında ebediyen yanan çukur… Prag yakınlarında tamamen insan kemiklerinden yapılmış kilise… Japonya’da gerçek boyuttaki bebeklerin, sakinlerini neredeyse 10 kat aştığı küçük köy… Büyük ve güzel dünyaya sahip olabiliriz ancak gezegenimiz kesinlikle korkunç ve gizemli yerlerden de payını almıştır. Bu yerler sadece sonraki korkunçluklara tutkun olan yolcularının ziyarete gelmesini bekliyor. Cehennem temalı eğlence parklarından yılanlarla kaplı adalara kadar, işte dünyanın en korkunç ve tehlikeli 10 yeri…

1. Kuzey Yungas Yolu, Bolivya

La Paz’dan Bolivya’daki Coroico’ya giden bu yol, epey tehlikelidir: Kuzey Yungas Yolu, 4500 metreden daha yüksek mertebede Amazon yağmur ormanları içerisinde tehlikeli biçimde örülmüştür. Bu korkutucu yüksekliği düşündüğünüzde, 12 metre genişliğindeki tek şeritten, korkuluk eksikliğinden ve yağmur/sis dolayısıyla sınırlı olan görüş alanından bahsetmiyoruz bile, 80 kilometrelik bu karayolunun neden ‘Ölüm Yolu’ lakabını aldığını anlamak kolay olacaktır. Kuzey Yungas Yolu, her yıl 200 ila 300 arasında ölüme tanık olurken artık maceracı dağ bisikletçileri için yoldan çok varış noktası haline gelmiştir.

Ayrıca Dünya'nın En Tehlikeli 22 Hayvanı adlı yazımıza göz atabilirsiniz.

2. Nagoro, Japonya

Nagoro, çok dikkate değer olan özelliğiyle küçük Japon köyüdür: İnsan nüfusunu neredeyse 10 kat aşan gerçek boyutlu oyuncak bebek nüfusu… Oyuncak sakinleri, komşuları öldükten veya taşındıktan sonra bebek kopyalarını yapmaya başlayan yerel Tsukimi Ayano’nun eseridir.

Ürkütücü oyuncak bebekler kasabanın çeşitli yerlerinde görülebilir. Nehir kıyısında oturan balıkçılar, tüm sınıfı dolduran öğrenciler, binaların dışındaki banklarda oturan yaşlı çiftler… Şu anda Nagoro’da yaklaşık 350 bebek ve 27 nefes alan insan vardır (en küçüğü 50 yaşın üzerinde). Bu da köyü ilginç ve biraz da ürkütücü hale getiriyor.

3. Haç Tepesi, Šiauliai, Litvanya

Kuzey Litvanya’daki bu tepeye insanlar 14. yüzyıldan beri haçlar koymaktadır. Orta çağ dönemi boyunca, iyi huylu olarak, haçlar Litvanya’nın bağımsızlık arzusunu dile getirmiştir. Daha sonra, 1831’deki köylü ayaklanmasından sonra, insanlar ölü isyancıların anısına bölgeye ekleme yapmaya başladılar. Tepe, 1944’ten 1991’e kadar Sovyet işgali sırasında tekrar meydan okuma yeri olmuştur. Tepe ve haçlar Sovyetler tarafından üç kez yıkılmış ancak yerliler onu yeniden inşa etmeye devam etmiştir. Şimdilerde ise bölgede 100.000’den fazla haç doludur ve esintiyle ürkütücü rüzgâr çanları gibi çarpışırlar.

4. Bebekler Adası, Xochimilco, Meksika

Unesco Dünya Mirası Alanı olarak geçmişine ve statüsüne rağmen, Xochimilco öncelikle ‘Isla de las Munecas’ veya ‘Bebekler Adası’ olarak tanınır. İlçelerdeki pek çok kanalın arasına gizlenmiş olan küçük ada, ağaçlardan sarkan ve çimenlerin arasına serpiştirilmiş yüzlerce oyuncak bebek ve onların parçalarıyla ünlüdür. Her şeyden çok korku filmi setine benzese de bölge, eskiden Julian Santa Barrera adında vefat etmiş adamın gerçek ikametgahıydı. Yakındaki kanalda bir ölü kızın cesedini bulan Barrera, kötü ruhları kovma umuduyla oyuncaklar topladı ve onları sergiledi. Cesur ruhlar kendi teknelerini kiralayarak, sürücüyü ziyarete ikna etmeye çalışarak ya da sudan güven içerisinde bölgeyi görebilir.

5. Capuchin Yeraltı Mezarları, Palermo, İtalya

Salzburg’dan Paris’e, dünyadaki tüm yeraltı mezarlarından hiçbiri Sicilya’daki Capuchin kadar korkunç değildir. Korkunç alan, 16. Yüzyılın sonlarında Capuchin manastırındaki mezarlığın istila edilmesiyle yaratılmıştır. Bu mezarlığın seçkin sakinleri olarak başlangıçta din adamları düşünüldü ancak boşlukta meydana gelen doğal mumyalama hakkında bilgiler yayılmaya başladığında, çok geçmeden yerel vatandaşların da orada (tabii ki en güzel kıyafetleriyle) son dinlenme yerini kazanmaları için statü sembolü haline gelmeye başladı. Sonuç olarak, yeraltı mezarları şimdilerde dini şahsiyetler, iş adamları, çocuklar ve bakireler için olmak üzere ayrı koridorlara ayrılmış halde yaklaşık 8.000 ceset içermektedir. Üstelik cesetler müze sergisi gibi sergileniyor…

6. Centralia, Pensilvanya

1800’lerin sonlarından 1960’lara kadar Centralia, zengin kömür madenleri sayesinde Pensilvanya’da ilginç ama hareketli kasabaydı. Ancak 1962’de bir madeni esrarengiz şekilde alev alınca, alevler birbirine bağlanan tüneller aracılığıyla yer altına yayılmaya başladı. Vatandaşlar durumun farkında olmasına rağmen, birkaç yıl sonra iki izole olaya kadar gerçekten rahatsız olmadılar: 1979’da yeraltı tanklarında anormal derecede yüksek benzin sıcaklıkları bildiren benzin istasyonu sahibi; ikincisi ise genç çocuğun 150 metre derinliğindeki düdene neredeyse düşüyor olması… Bu rahatsız edici olaylarda bu yana, kasabanın nüfusu keskin biçimde azalmıştır. Centralia, ziyaretlerde hayalet kasaba gibi görünse de 2014 itibariyle (son nüfus sayımının tarihi) sadece 7 sakini kalmıştır. Kasabanın neden terk edildiğini unuttuysanız ara sıra yeraltı yangınlarından yükselen dumanları görebilirsiniz. Bilim adamları en az 250 yıl daha yanmaya devam edeceğini tahmin etmektedir.

7. Beelitz-Heilstätten Hastanesi, Almanya

Bu eski Alman hastanesi eğer size rahatsız edici görünüyorsa, muhtemelen gerçekten öyle olduğu içindir. 1898 ve 1930 yılları arasında, Beelitz-Heilstätten kompleksi, tüberküloz sanatoryumu olarak hizmet vermiştir. Aynı zamanda, I. Dünya Savaşı sırasında, bacağından yaralanan Adolf Hitler adlı genç asker de dahil olmak üzere, hardal gazı ve makineli tüfek kurbanlarını barındırıyordu. Hastane, daha sonra II. Dünya Savaşı sırasında da Nazi askerleri için önemli tedavi merkezlerinden olmuştur. Ve 1945’ten Berlin Duvarı’nın yıkılışına kadar Sovyet askeri hastanesi olarak kullanılmıştır. Bugün kompleksin çoğu terk edilmiş olsa da bazı koğuşları nörolojik rehabilitasyon merkezi olarak kullanılmaktadır. Ameliyathane ve psikiyatri koğuşları hem çürümeye hem de doğaya terk edilmiştir. Sonuç ise doğrudan American Horror Story’den fırlamış gibi görünmektedir, yani kesinlikle kolayca korkan kişiler için eğlenceli değil!

Ayrıca Ormanların Tehlikeli Yırtıcısı Kaplan Türleri ve Özellikleri adlı yazımızı inceleyebilirsiniz.

8. Gomantong Mağaraları, Sabah, Malezya

Malezya’daki Gomantong Mağaraları, bazı noktalarda 300 metreye ulaşan kireçtaşı duvarları ile coğrafi harikalardır ancak ziyaretçiler burayı şimdiye kadar yaşadıkları en iğrenç vahşi yaşam deneyimlerinden olarak tanımlar ve sık sık bölgeyi terk eder. Her şeyden önce Gomantong, iki milyondan fazla yarasaya ev sahipliği yapar. Bu da zemini kaplayan inanılmaz derecede kalın guano (yarasa kakası olarak da bilinir) katmanlarına yol açar. Ve kaymayı aklından bile geçirme çünkü korkuluklar da zemin kadar kirli durumda… Yarasa pisliği nehrini geçebilirseniz etrafta koşturan birkaç milyon Malezya hamamböceğiyle karşılaşacaksınız. Guano nerede olursa hamamböceği de orada olacaktır, yani her yerde! Son olarak, bacaklarınıza sürünen yarasa kokularını ve hamamböceklerini geçerseniz, karşılaşabileceğiniz başka harika yaratıklar da vardır: Yılanlar, akrepler, tatlı su yengeçleri ve kötü şöhretli dev scutigera kırkayakları…

9. Derinliğin İsa’sı, San Fruttuoso, İtalya

Aynı İsa heykelinin okyanus tabanına dağılmış çeşitli versiyonları olmasına rağmen, orijinal versiyonu Akdeniz’de San Fruttuoso kıyılarında yer almaktadır. 2,5 metre uzunluğundaki tasvir, 1954’te İtalyan dalgıç Duilio Marcante tarafından tayin edildi. Marcante, arkadaşı Dario Gonzatti’nin birkaç yıl önce dalış yaparken öldüğü yere anıt yerleştirmek istedi. Ve böylece, Derinliğin İsa’sı doğdu… Sonuç ise üzücü derecede ürkütücü, özellikle de ilahın uzanmış kolları ve yukarı yönlenen bakışlarıyla… Üstelik yosun ve korozyon bu korkunçluğun etkisini artırıyor.

10. Cehennem Kapısı, Derweze, Türkmenistan

Türkmenistan’daki Karakum Çölü’nün ortasında yer alan ‘Cehennem Kapısı’, yerlilerin yanmayı bırakmayan 70 metre genişliğindeki kratere verdikleri isimdir. Sovyet bilim adamları 1971’de petrol aramaya başladıklarında, yanlışlıkla metan rezervine çarptılar ve sondaj platformu çökerek krater oluşturdu ve havaya tehlikeli gaz saldı. Bilim adamları, metan gazı yakmak için krateri ateşe vermeye karar verdiler ve son 40 yılı aşkın süredir yanan Dante-esque anomalisini yarattılar.