Büyük Tartışmalara Yol Açan Türk İşi Dondurma Filminin Gerçek Hikayesi

Cahil Uzman yazdı. 10 Mart 2021 1.425 okunma

Beyaz perdeye aktarılmış günümüzde de hala beğeniyle izlenmiş pek çok yerli film, gösterildiği sene konusu ve içeriğiyle ciddi etkiler bırakmıştır. Çekimlerine 2018 senesinde başlanan “Türk İşi Dondurma” yerli filmi 15 Mart 2019 itibariyle vizyona girmiştir. Tarihimize ait ulus olarak değer verdiğimiz destansı bir kahramanlık olan Çanakkale Savaşları'nı yansıtan bu dram ağırlıklı yapımın izleyicilere ulaştığı gün aynı zamanda, destanımızın yıl dönümü olan 18 Mart tarihinden 3 gün öncesine denk gelmektedir. Yönetmenliğini Can Ulkay’ın yaptığı filmin baş rollerinde; Erkan Kolçak Köstendil (Deveci Ali), Ali Atay (Dondurmacı Mehmet), Şebnem Bozoklu (Gülsüm), Will Thorp (Captain Wayne) yer almaktadır. Çekimlerine Kemerburgaz’da başlanan Türkçe ve İngilizce diyalogların yer aldığı yapımda yer alan yabancı uyruklu oyuncular da filmin, yaşandığı döneme ait izlerin  gerçekçi görüntülerle ekranlara gelmesini sağlamıştır. Filmin senaristliğini Gürkan Tanyaş üstlenmiştir.

Türk İşi Dondurma Filminin İçeriği

Konu olarak 1915 senesinin Türk tarihi için ciddi bir mücadele örneğinin yaşandığı I. Dünya Savaşı ve Çanakkale’de düşman kuvvetleriyle yaşanan savaşın etkileri hissedilmektedir. Dünya tarihine de hüzünlü bir sayfa açan Çanakkale Savaşı ve izleri, halen yalnız biz Türkler için değil ataları Anzak olan kişiler için de hüzünlü zamanları ifade etmektedir. Filmde, Çanakkale Savaşları’nın ülkemizde olduğu dönem ve o sürelerde Avustralya’da yaşayan iki Türk’ün ülkesinin bu zor zamanında topraklarına gitme çabası ve uğurda karşılaştıkları engeller göze çarpmaktadır. Savaşta Anzak kuvvetlerinin Türk askerlerine karşı mücadele edişi, bu iki Türk’ün ülkeden çıkma şansını engellemiştir. Ülke içinde yaşayan yeterince Türk olmasına rağmen İngiliz kuvvetlerinin kara propagandaları da onları bir yandan zorlamaktadır. 

Savaş için broşürlerle çağrılan ve gönüllü toplanan Anzak kuvvetlerinin ülkemize gelmesini engellemek adına, bir deveci ve bir dondurma satıcısı olan iki Türk’ün dramı ekranlara yansıtılmıştır. Mücadele azmini Avustralya topraklarında sürdürmek zorunda kalan Türklerin hikayesi filmin ana temasını oluşturmaktadır. Filmin etkileyici müziğinin bestecisi ise Fahir Atakoğlu’dur. Süre olarak 124 dakika olan Türk İşi Dondurma filminde, devesini sergileyerek eşi Gülsüm’le geçim sıkıntısına çare arayan Ali, dondurmacılık yapan ve Avustralyalı çırağı David’le yaşam mücadelesi veren Mehmet vardır. Ayrıca Türklerle savaşmamak için direnen Mehmet’in çırağı David’in hikayesi dikkat çekicidir. Savaş karşıtı pek çok kuruluş ve yerli halk Aborjinler dahi savaşa zorlanma konusunda tepkilidirler. Filmin gösterime girilmesinin ardından senaryosuna dair pek çok yorumlar oluşmuştur. Sonrasında bu hikayenin gerçek karakter ve zaman içinde yaşanan bir olaydan alınma olduğu ortaya çıkmıştır. Filmin yapımcısı Mustafa Uslu, filmin konusuyla ilgili yapılan bir basın toplantısında, birlikte sorunsuz bir şekilde yaşayan ulusların, binlerce kilometre uzakta birbirini tanımadan çarpışmaya başlamasının anlamsızlığını sözlerinde vurgulamıştır. Hiçbir kazanımı olmayan sadece direktifler doğrultusunda neyin savaşını yaptığını bilmeyen askerlerin, halkların dostluk ve kardeşlik ögelerinden uzaklaşmasının yanlışlığına değinen Uslu, Anzaklardan da çok sayıda gencin bilinçsizce hayattan koparıldığını sözlerine eklemiştir. Bu hikayeyi derin araştırmalar sonucu öğrendiklerini belirten Uslu, kendisinin ve oyuncularının da yaşanan hadiseye dair oldukça etkilendiklerini sözleriyle açıklamıştır.

Ayrıca ilk renkli Türk sinema filmi: Halıcı Kız bilgilerini inceleyebilirsiniz.

Mehmet ve Maraşlı Abdullah

Savaş yıllarından önce  “Broken Hill” kasabasında, mesleği kasaplık işini sürdüren ve asıl ismi “Tarakçı Mehmet” olan ve Maraşlı bir dondurmacı olan “Maraşlı Abdullah” isimli iki Türk askeri, bu filmin hikayesinin kahramanları olmuş gerçek kişilerdir aynı zamanda. Filme dahil edilen unsurların yer aldığı zaman dilimi esasen 1912 senesi itibariyle başlamaktadır. O sene İngiliz kuvvetlerinin işgaline uğramış olan Hindistan’ a yardıma giden Osmanlı ordusunda yer almış iki askerdir, Tarakçı Mehmet ve Maraşlı Abdullah. Burada yaşanan çatışmalar neticesinde esir düşen 40 kişilik Osmanlı askerleri arasında yer almışlardır.

Esir düşen ve İngiliz gemilerinde çalıştırılmaya zorlanan Mehmet ve Abdullah, oradan kaçmanın yollarını aramaya başlamışlardır. İngiliz gemisinin Avustralya toprakları üzerine gelişiyle esaretten kurtulmayı başarırlar. Kaldıkları bölgede kendilerine ait bir hayat kuran ikili, dondurmacılık yaparak hayatlarını sürdürmektedir. İyi bir geçim imkanı ve yaşayışlarıyla sorunları geride bıraktığını düşünen Mehmet ve Abdullah, sürekli ülkesinde yaşanan gelişmeler ve endişe verici savaş haberleriyle ne yapacaklarını düşünmektedirler. O seneler patlak veren I. Dünya Savaşı, konunun uzağında bile olsa  müttefiklik anlayışıyla ülkeleri de dahil etmiş, dünya üzerinde geniş bir yayılma alanı göstermiştir. Avustralya Hükumeti itilaf devletlerinin çağrısına uyarak savaşa dahil olduklarını bildirmiştir. Hızlı bir şekilde asker alımına yönelen Avustralya hükumetinden ülkeye dönmek için çıkış izni alamamış Mehmet ve Abdullah Avustralya’dan ayrılamamıştır.

Avustralya hükumetine yazdığı mektupla savaş ilanı eden Mehmet ve Abdullah mücadeleye kendi içlerinde karar verirler. O dönem İngiliz subayının savaş karşıtı olanları da hain ilan ettiği açıkça belirtilmiştir. Oysa savaşa gönülsüz olan aktivistler, derneklere rağmen savaşa engel olunamamıştır. İki Türk’ün İngiliz ordusu arasında inatlaşan gerginlik sonucu Mehmet ve Abdullah, gönüllü Anzak askerlerinin ülkemize gelişini engellemek adına verdikleri çabalarla onların 56 saat ilerlemelerini durdurarak oyalamışlardır. O zamana dek yerel halkla uyum anlamında sorunu dahi olmayan Mehmet ve Abdullah’ın dayatmacı bir siyaset anlayışıyla savaşa zorlanan yerli halkın çaresizliğine karşı çaba gösterişi de bu hikayeyi anlamlı kılan başka bir özellik. Milliyetçi duyguları etkileyen barışçıl toplumlarda bile huzursuzluk gibi durumlara neden olan emperyalist yaklaşımların kötülüğüne karşı yapılmış bu mücadelenin izleri, Dondurmacı Mehmet ve Maraşlı Abdullah’ın küçük yaşamlarını bile izlediğimiz ekranlarda dev bir amaç haline dönüştürmüştür dersek, sanırım yanılmayız.