Tarihe Damga Vurmuş ve Yön Vermiş 10 İlham Veren Kadın
Fikir Mühendisi yazdı. 7 Şubat 2021 628 okunma
Kadınlar; dünya tarihi boyunca bakış açıları, zekâları ve buluşlarıyla hayata yön verdiler ve vermeye de devam ediyorlar. Fakat her alanda çalışan bu kadınların toplumda anlaşılması, kabul edilmesi ve saygı duyulması hiçbir zaman kolay olmadı. Ve bu kadınların hikâyelerine baktığımızda görüyoruz ki; aslında dünya tarihine yön veren olaylar ve buluşları yaratmanın bedelini zaman zaman hayatlarıyla, çok ağır ödemişler. Örneğin; bugün çok sık kullandığımız teknolojilerden Bluetooth, GPS ve Wi-Fi’ın temellerini oluşturan bilim insanı da bir kadındı. Tarihteki tüm kadınlara saygıyla; BBC Tarih Dergisi bir anket yaparak, dünya tarihindeki ilham verici kadınları belirledi. Bu yazımızda ilham verici kadınlar listesinin ilk 10’unda yer alan, efsanevi kadınlarla tanıştırıyoruz sizi.. Keyifli okumalar dileriz.
1. Marie Curie (1867-1934); Radyoaktivite Biliminin Kurucusu
Polonya asıllı bir Fransız olan Madam Curie, radyoaktivite biliminin kurucusu olarak kabul ediliyor. Bilim ve insanlık tarihinde ayrı bir yere sahip olan Marie Curie, hem Nobel Ödülü’nü alan ilk kadın bilim insanı, hem de iki farklı bilim dalında bu ödülü alan tek kadındır. Eşiyle beraber radyoaktivite konusunda çalıştı, 1898 Curie çifti Polonyum ve Radyum elementini keşfettiler. Ve çift olarak, Becquerel ile beraber 1903 Nobel Fizik Ödülü’nü aldılar. Ardından öğretim üyesi olarak çalışan ilk kadın olarak, Sorbonne Enstitüsü’nde görev yaptı. 1911’de Nobel Kimya Ödülü’nü aldı. Madam Curie’nin çalışmaları, modern tıpta hayatı kolaylaştırıp, cerrahi operasyonlarda X-ray (röntgen) cihazlarının geliştirilmesini sağladı. İnsanlık için yaptığı bu çalışmaların bedelini sağlığıyla ödemeye başladı. 1920’de sağlığı bozulmaya başlayan Madam Curie, 4 Temmuz 1934’de kan kanseri olması sebebiyle hayata gözlerini yumdu. Kan kanseri, yani lösemi olmasının sebebi ise yaptığı bilimsel çalışmalarda yüksek enerjili, iyonize edici radyasyona maruz kalmasıydı.
Nobel'e aday gösterilmiş ve ödül almış Türkler için linkteki yazımızı okuyabilirsiniz.
2. Rosa Parks (1913-2005); İnsan Hakları Savunucusu
Amerikalı, insan hakları savunucusu; o yıllarda, otobüslerde siyahîlere yapılan ırk ayrımcılığına dayalı oturma düzenine karşı çıkıp, zenci ve beyaz ayrımına direnen ve başarılı olan sivil halktan bir eylemcidir. Gerçek adı Rosa Louise McCauley olup, 1943'te Amerikan Yurttaş Hakları Hareketi'ne katılmış, 1955'te Alabama’da siyahîlere uygulanan ayrımcılığa karşı başlayan hareketin öncüsü olmuştur. Otobüslerde zenciler sadece kendilerine ayrılan yerlere oturabilirdi. Ve bir beyaz ayakta kaldığında ise kendisine yer vermek zorundaydılar. Rosa Parks, otobüste kendi başına bu durum geldiğinde, ayakta bekleyen beyaz’a yer vermeyerek, bu hareketi başlattı. Bu olayla ilgili mahkeme sürecinde ise Martin Luther King öncülüğünde boykot eylemleri başlatıldı. Zenciler tarafından otobüsler kullanılmamaya başlayınca, otobüs firmaları ekonomik olarak zarar eder ve 1964 yılında çıkan yasa ile bu uyguluma kaldırılır. Bu bir kadının başlattığı bir direniş ve O’nun direnciyle kazanılan bir başarıdır.
3. Emmeline Pankhurst (1858-1928); Kadınların ‘Oy Verme Hakkı’nın Savunucusu
İngiltere Manchester’da doğup, daha 14 yaşındayken feminist olan ve kadınların oy hakkı için savaşan bir sosyal reformcudan bahsediyoruz. Aslında özel hayatında evlenmiş, 5 çocuk sahibi olmuş, 2 kızıyla beraber mücadeleyi hayatının merkezi haline getirip, bu konuda örgüt kurmuş bir kadın Emmeline Pankhurst. Kadınların oy hakkını alabilmesi için pek çok eylem düzenlemiş, yangınlar, bombalar, pek çok gözaltı ve cezaevinde açlık grevine kadar giden cesaretli bir direniş..Ve bu direnişin meyvesi olarak; 1903 yılında kızı ve dört kadın arkadaşıyla ‘Kadınların Sosyal ve Politik Birliği’ni (WSPU) kuruyor. Bu birliğin öncelikli konusu kadınların oy kullanma hakkı olduğu için birlikteki kadınlar yine - oy kullanma hakkı - aynı anlama gelen “Suffrage” yani “Süfrajet” olarak adlandırılıyor. Bu birlik tarafında 1908’de gerçekleştirilen büyük ve çok ses getiren Hyde Park Mitingi’ne yaklaşık 250 bin kadın katılıyor. Tüm bu çabaların sonucu olarak; 1918’de, vergi ödeyen, asgari geliri olan 30 yaş üstü kadınlar seçme hakkını adeta kazanıyorlar. Aynı yıl ayrıca 21 yaş üzerindeki kadınlar, ilk kez aday olma hakkına da sahip oluyorlar. Ve meclis, 29 Mart 1928’te çıkarılan bir yasayla tüm kadınlara oy verme hakkı tanıyor. Sanki tüm yaşam amacı bitmişçesine; Emmeline aynı yıl, 14 Haziran 1928 günü hayata gözlerini yumuyor.
4. Ada Lovelace (1815-1852); Bilgisayar Programcılığının Mucidi
O ilk kadın matematik programcısı, bugün vardığımız teknoloji düzeyinde ‘ilk bilgisayar programcısı’ olan bir ‘Matematikçi’. Yaptığı çalışmalar, bugün neredeyse hayatlarımızı ele geçirmiş olan bilgisayar programlarının temelini oluşturmuş. O ise; kendisini metafizikçi ve analizci olarak adlandırmıştır. 1800’lü yıllarda; İngiliz Matematik Profesörü Charles Babbage ile birlikte “Analitik Motorlar” üzerine ve ilkel bir bilgisayar olan “Difference Machine” adlı bir makine yapımında çalıştılar. Bu ilkel bilgisayar, Ada Lovelace’ın yarattığı bir hesaplama sistemi ile çalışmıştır. Bu hesaplama sitemi ise ilk bilgisayar programı olarak kabul edilmektedir. Bu ilkel bilgisayarının amacı; resimler, metinler ve müziklerin dijital ortama aktarılmasıdır. Bu konuda 1842-1843 yılları arasında, İtalyan Ordusu’nun Mühendisi Luigi Menabrea’nın motor konulu makalesini çevirmiştir. Bu çalışmada kendi ayrıntılı notlarına da yer vererek, makalenin ilk bilgisayar programı ve adına daha sonraları bilgisayar denilecek bir makine tarafından yapılabilecek ilk algoritmadır. O’nun çalışmaları ve notları, bilgisayar programcılık tarihi açısından çok değerlidir. İngiliz Bilgisayar Topluluğu (British Computer Society) 1998’den itibaren Ada Lovelace adında bir ödül vermektedir.
5. Rosalind Franklin (1920-1958); İnsanın Yapıtaşı DNA’nın Moleküler Yapısının Mucidi
İngiliz kimyager Franklin yaptığı çalışmalarla konferanslar verdi ve çalışmaları ünlü dergilerde yayınlandı. Bilim dünyasında çektiği X ışını fotoğraflarıyla övgüyle karşılanıyordu. Fakat bu çalışmalarda vücudu uzun süreler zararlı X-ışınlarına maruz kalıyordu. O güne kadar yapılamayanı yaparak, DNA’nın moleküler yapısını yeni ve deneysel bir yöntemle fotoğraflayarak, en net fotoğrafı elde etti. DNA hakkındaki tüm ayrıntılar bu fotoğraf ile gözle görülür hale geldi ve konu netleşti. Bu konuda çalışan Watson ve Crick, bu fotoğraf sayesinde DNA’nın yapısını çözümleyip, 25 Nisan 1953’te keşiflerini Nature dergisinde yayınladılar. Fakat fotoğraf bilim dünyasına henüz açıklanmadığı için Rosalind Franklin’in bu çalışmadaki başarısından hiç bahsetmediler. Ayrıca Franklin’in de Watson ve Crick’in fotoğrafını gördüklerinden haberi de yoktu. Dürüst davranmayan James Watson ve Francis Crick, bu kötü davranışları ortaya çıkınca, bilim dünyası tarafından çok tepki gördü ve kınandı. Yaptığı çalışmalarda yıllarca X ışınlarının kötü etkilerine maruz kalan Rosalind Franklin 1956’da maalesef kanser oldu ve 38 yaşındayken hayata gözlerini yumdu.
6. Margaret Thatcher (1925-2013); İngiltere'nin ilk Kadın Başbakanı
Margaret Hilda Thatcher, yakın tarihimizde İngiltere’de uyguladığı politikalar ile tüm dünyada etkili olarak hem büyük bir destek, aynı zamanda hem de muhalefetten ciddi tepkiler gördü. İnançlı protestan bir ailenin çocuğu olarak yetişti ve genç yaşta Muhafazakâr Parti’ye üye oldu. Siyasete gençliğinde başlayan Thatcher, zengin bir işadamıyla evlendi, 1959’da milletvekili olarak Muhafazakâr Parti’de aktif siyasete başladı ve 1979-1990 yıllarında İngiltere Başbakanlığı yaptı. O, İngiltere’de bir siyasi parti başına geçen ilk kadındı. Parlamento öncesi kariyerinde önce avukatlık, 1970’te de Eğitim ve Bilimden Sorumlu Devlet Bakanı oldu. 1975’te Birleşik Krallık’ta bir siyasi partinin başına geçen ilk kadın olarak, Muhafazakâr Parti’nin lideriydi artık. 1979’da ise genel seçimle başbakan seçildi. Göreve başladığında, bir dizi siyasi ve ekonomik çalışmalar başlattı. 1982’de de Arjantin’e karşı Falkland Savaşı’nı ülkesine kazandırdığı için ekonomik politikaları sert bulunmasına rağmen destekçi sayısını daha da artırdı. Başbakanlığı 3 dönem üst üste kazanarak devam etti fakat Avrupa Topluluğu ve vergiler konusundaki yaklaşımı partisi içinde destek bulmayınca parti başkanlığı ve Kasım 1990’da başbakanlıktan istifa etti. Partideki görevine 1992’ye kadar devam etti ve genel seçimlerde parlamentodan 66 yaşında ayrıldı. Thatcher; Lordlar Kamarası üyesi olup, aynı zamanda Barones unvanına sahipti. Uyguladığı politikalar ve liderlik özellikleri sebebiyle; döneminden bir Sovyet gazeteci kendisine ‘Demir Leydi’ lakabını uygun gördü ve bu lakap tüm Dünya tarafından benimsendi. Başbakanlık dönemini ve Alzheimer hastalığını konu alan "Demir Leydi" sinema filminde, Thatcher'ı ünlü Amerikalı aktrist Meryl Streep oynadı. Ağlık sorunları ilerleyerek, 2013 yılında vefat etti.
7. Angela Burdett Coutts (1814-1906); Yoksulların Koruyucu Meleği
Londra’da doğan ve varlıklı bir ailede dünyaya gelen Burdett-Coutts bankacı olan büyükbabasından kalan servetle 1837’de İngiltere’nin en zengin mirasçısı oldu. Kendisine kalan bu mirası; yoksul öğrencilere verdiği burslara, yaptığı bağışlara ve hayırseverlik işlerine harcadı. Yaptığı bu yardımlarla, ‘yoksulların kraliçesi’ olarak adlandırıldı. Yardımseverliği Kraliçe Victoria tarafından onurlandırılarak, 1871’de Barones unvanını aldı. 1877 Türk-Rus savaşında zulme uğrayan Müslüman kadınları ve çocuklarını korumak amacıyla ‘Türk Merhamet Vakfı’nı kurdu. Yoksullar için evler yaptırıp, şehrin yoksul bölgelerine taze içme suyu götürülmesini sağladı. Güney Afrika’daki ordu hastanelerine ve modern hemşireliğin önderi Florence Nightingale’e yardımlar yaparak, hemşirelikte hijyeni artırmak için gerekli ekipmanları sağladı. Yine Kırım’daki askerlerin eşlerine yaptığı maddi yardımlar, şehrinin doğu bölümünün gelişmesi için destek oldu. Servetini ve hayatını hayırseverlik ve yardım çalışmalarına harcayarak, 30 Aralık 1906’da hayata gözlerini yumdu.
8. Mary Wollstonecraft (1759-1797); Kadınların Eğitim ve Özgürlük Hakkını Savundu
Feminizmi savunan, kadınların eğitim ve özgürlük hakkını korkmadan dile getiren ilk kadındı Mary Wollstonecraft. Mary 1784’te önce bir okul kurar, fakat arkadaşı ve ortağının hastalığı sebebiyle okul kapanır. 1787’de ilk kitabı ‘Thoughts on the Education of Daughters’da (Kız Çocuklarının Eğitimi Üzerine Düşünceler) yayımlanır. Bu kitapta; kız çocuklarının eğitim ve çalışma hakkından bahseder. 1786’da; evlilikle ilgili ataerkil bir kurum olduğu düşüncesini ve eleştirilerini anlattığı ilk romanı ‘Mary: A Fiction’ı yazar ve roman 1788’de yayımlanır. İrlanda’ya mürebbiyelik yapmak için gider ve orada ilk çocuk kitabı ‘Original Stories From Real Life’ı yazar. Bu kitapta ise; çocuklara hayatın sadece masallardan ibaret olmadığını anlatır. Sonrasında eğitimciliği bırakıp, yazı dünyasına yüzünü dönerek; ‘Fleet-Street Yayınevi’nde editör olarak çalışıp, eleştiriler yazar ve patronu Johnson’ın ‘Analytical Review’ dergisi için Fransızca’dan çeviriler de yapar. Demokrasi ve adaletin de kadın-erkek eşitliğiyle mümkün olabileceğini anlattığı ‘A Vindication of the Rights of Men’ kitabını yazar. Ardından 1792’de feminizm adına yazılmış en önemli kitaplardan biri olarak kabul edilen”Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi” adlı kitabı yayınlanır. Mary bu kitabıyla; yine cinsiyetler arası eşitliği savunduğu için topluma da başkaldırır ve eleştirilerin odağı olur. O’nun için evlilik; kadınların toplum tarafından zorlanması sebebiyle, ‘legal fahişelik’ tanımını yapar. Bu tanımın dayandığı durum ise gerçektir ve hayatın içinden gelmektedir. Bir kadının geçimini sağlamak için evlenmek zorunda olması, Mary için yasal fahişeliktir. Neredeyse tüm hayatı bu mücadeleyi savunmakla geçen Mary, hayata gözlerini yumduktan yıllar sonra ‘dünyanın ilk feminist kadını’, ‘feminizmin annesi’ olarak anılmaya başlamıştır. Mary’nin evlilik hakkındaki tanımı, 21.yy’da bugün hala geçerli görünüyor.
9. Florence Nightingale (1820-1910); ‘Lambalı Kadın’ Modern Hemşireliğin Kurucusu
Florence Nightingale, 1820 senesinde İngiltere'nin Florence kentinde doğan, sosyal reformcu, istatistikçi ve hemşiredir. Dünya tarihinde modern hemşireliğin kurucusu olup, ilk modern sivil hemşirelik okulunu kurmuştur. Hastabakıcılık ve hemşirelik, o dönemlerde, kimsesiz kızların yaptığı pis bir iş olarak görülüyordu. Florence bu konuda çalışarak, mesleğin saygın hale gelmesi için yoğun çaba harcadı. Özellikle Almanya’da hastabakıcılık ve hastane yönetimi üzerine inceleme ve çalışmalar yaptı. Sırasıyla; 1853’te hasta kadınların bakım kurumunda ve 1853 - 1856 yılları arasında Kırım Savaşı’nda yaralı İngiliz askerlere bakmak üzere askeri hastanede hemşirelere yöneticilik yapmıştır. Savaşta gece gündüz, bıkıp usanmadan askerleri tedavi ettiği için ‘Lambalı Kadın’ lakabıyla anılmış, hemşirelik mesleğine itibar kazandırmış ve Viktorya kültüründe bir ikon olmuştur. Savaş bitince 1856 yaz mevsiminde İngiltere’ye dönmüştür.
1860’ta Londra'da St Thomas' Hospital'da hemşirelik okulu kurulmuş ve vakfın temelleri atılmıştır. Bu okul, günümüzde King's College London'ın parçasıdır. Her yıl O’nun doğum günü "Uluslararası Hemşireleri Günü" olarak kutlanmaktadır. 1907’de ‘Order Uf Merit Liyakat Ödülü’ almıştır. Nightingale, 1910 yılında vefat etmiştir.
Dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen hakkındaki yazımızı linkten okuyabilirsiniz.
10. Marie Stopes (1880-1958); Doğum Kontrolünün Savunucusu
Aile planlaması ve kadın haklarının savunucusu olan Stopes, bir paleobotanist olarak yaptığı çalışmalarla Manchester’da bir üniversitenin fen fakültesinde ilk kadın üyesi oldu. İktidarsız olduğu anlaşılan bir eş ile ilk evliliğini yaptı ve durum fark edilince evlilik 1914’te iptal edildi. İlk kitabı; ‘Evli Aşk’ 1918’de yayımlandı. Toplum, kiliseler ve basın tarafından kınanan bu kitap, ilk 2 haftada 2000 kopya satış adetine ulaştı. Bir gecede ünlü oldu, binlerce kadın tavsiye almak için O’na yazdı ve O bu popülerliğini inandığı davanın reklamı için kullandı. İkinci kitabı ‘Akil Ebeveynlik’ oldu, tekrar evlenerek, 1924’te bir erkek çocuk sahibi oldu. 1921’de bir aile planlaması kliniği açıp, evli kadınlara ücretsiz hizmet verdi ve kontrasepsiyon konusunda veriler biriktirdi. 1925’te bu kliniği Londra merkeze taşıdı ve şubeleri ülke çapında yayıldı. Yıl 1930 olduğunda artık aile planlaması örgütlerinin sayısı artmış ve farklı klinikler de kurulmuştu. Ve bu farklı örgütler, Aile Planlaması Derneği çatısı altında toplanmak için Stopes ile güçlerini birleştirdiler. En sert eleştirmeni, her zaman Katolik Kilisesi oldu ve 1923’te Katolik doktor Halliday Sutherland’a iftira davası açtı. Dava Lordlar Kamarası’na kadar gidip, Stopes tarafından kaybedilmesine rağmen, görüşlerini yaymak için iyi bir reklam aracı oldu. O, bu konuda çalışan diğer meslektaşlarından farklı olarak; kadınların aile hayatındaki yükünü hafifletmek için kontrasepsiyonu kadınlara faydalı görüyor, çocukların evlilik üzerindeki yükünü vurgulayarak, evlilikte mutlu olunması için uygulamanın gerekliliğini savunuyordu. Bu görüşüyle; nüfus artışı ve fakirliğin engellenmesi için doğum kontrolünü gerekli gören uzman ve örgütlerden farklıydı. Kadınların doğum kontrolüne erişebilmeleri için kampanya yürütmeye devam etti. Hayatının son 20 yılında ise sadece şiir yazarak geçirip, 2 Ekim 1958’de hayata gözlerini yumdu.
Onlar, hayatları pahasına idealleri ve davaları peşinde koşan kadınlardan sadece bazıları..Yaşadıkları dönemlerin sosyal, ekonomik ve teknolojik yetersizlikleri de düşünüldüğünde, ne kadar güçlü, iradeli ve başarılı olduklarını daha iyi anlayabiliyoruz. Bu muhteşem kadınların hepimize ilham perisi olması dileğiyle!