Aydın Söke Nasıl Bir Yer? Doğal ve Tarihi Gezilecek Yerleri
Minik Tospik yazdı. 18 Ekim 2021 1.626 okunma
Ege Denizi’nin hem doğal hem de tarihi güzelliklerle bezenmiş kıyı bölgesinin ortasında kurulan Söke’nin verimli arazisini meydana getiren ova, Büyük Menderes Nehri ile şehir merkezinin arasında kalır. Yerleşim bölgesi ise ovanın kuzey ve kuzeybatı taraflarına doğru gelişmiştir. Aydın şehir merkezine 54, kent komşusu İzmir’e ise 120 km uzaklıkta olan Söke, doğusunda Koçarlı, kuzeydoğusunda Germencik, kuzeybatısında Kuşadası ve batısında Milas ilçeleriyle sınırdır. İlçenin yüzölçümü 1088 km2, denizden seviyesinden yüksekliği 23 metredir. Söke’ye 50 km mesafede bulunan Bafa Gölü hem Milas hem Söke sınırlarına girer.
İlçenin kuzeyinde Gümüş ve Kemer Dağları, Samson Dağları; güneyinde Beşparmak Dağları bulunur. Tipik Akdeniz İklimi hakimdir: Yazları sıcak ve kurak, kışları yağışlı ve ılıktır. Akdeniz İklimi’nin karakteristik bitki örtüsü makiler Söke’de oldukça sık görülür. Dağların yüksek kesimlerinde fıstık çamı ve karaçam, yamaçlarında zeytin, düzlük arazilerde ise narenciye ve incir yetişir. Söke ovasında yetişen kültür bitkileri arasında ise arpa, buğday, yulaf, mısır gibi sanayi bitkileri ve ayçiçeği, pamuk, kanola ve susam vardır.
Aydın kentine bağlı Söke ilçesi hakkında genel bilgileri verdiğimize göre, artık hem doğa hem de tarih açısından zengin olan bölgede nereleri gezmek gerektiğine bakalım. İşte, Söke’nin doğal ve tarihi gezilecek yerleri…
1. Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı
Ülkemizin en benzersiz milli parkı olarak tanıtabileceğimiz park, Söke ve Kuşadası ilçeleri arasında epey büyük arazide yer alıyor. Milli parkta tam 804 tane farklı bitki türü keşfedilmiş, bunlardan 18 tanesi yalnızca Türkiye’de, 6 tanesi ise yalnızca bu parkta yetişiyor. Öte yandan Dilek Yarımadası’nda 28 tür memeli, 42 tür sürüngen, 256 tür kuş ve çok daha fazla sayıda deniz canlısıyla karşılaşmak mümkün. Nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan küçük karabatak, dünya üzerinde toplam sayısı 3000 çift olduğu düşünülen tepeli pelikan, akkuyruklu kartal ve küçük akbalıkçıl kuş türlerine örnek olarak verilebilir. Hatta milli park, dünyada sadece ülkemizde görülen ve nesli çoktan tükenmiş Anadolu Parsı’nın yaşadığı son konum olarak dikkat çekiyor.
Dilek Dağı’nın denize uzantısıyla şekillenen parkta botanik tur yolu, bisiklet turları ve doğa yürüyüşü parkurları gibi imkânlar mevcut. Bitki ve hayvan çeşitliliği ise doğa fotoğrafçılığıyla ilgilenen gezginler için ideal olabilir.
Tüm bunların yanında milli park neredeyse açık hava müzesi gibi desek yeridir. MÖ 9. Yüzyılda, İyon şehrinin kutsal toplanma merkezi Panionion, Hagios Antonios Manastırı, Ayayorgi Manastırı, Zeus Mağarası ve Thebai Antik Kenti parkın sınırları içinde bulunan tarihi zenginlikler arasında sıralanabilir.
Ayrıca parkın hem tarihi hem doğal güzellikleri yetmezmiş gibi, turistleri kendine hayran bırakacak olan koyları da var. Güzelçamlı tarafındaki ana girişinden girildiğinde sırasıyla İçmeler, Aydınlık, Kavaklıburun, Serin ve Karasu koylarını ziyaret edebilirsiniz.
Ayrıca Didim Akbük Nasıl Bir Yer? Denize Nerede Gidilir? Gezilecek Yerler adlı yazımıza göz atın!
2. Eski Doğanbey Köyü
Zamanında kaderine terk edilen ve Dilek Yarımadası Milli Parkı içerisinde yer alan Eski Doğanbey Köyü, korunmuş Rum evleriyle donatılmış açık hava müzesi hissi yaratıyor. Eskiden bu evler büyük ormanın içinde birbirlerinden ayrı ve hepsi büyük avlulara sahip biçimde yapılırmış. Rumlar bu tarz evleri odalar anlamına gelen ‘domatia’ kelimesiyle tanımlarmış ve zaman içinde köyün adı böyle kalmış. 1800’lerde padişah fermanıyla adalardan getirilen Rumlar mübadeleye dek burada yaşamışlar. Mübadelenin ardından ise bölge Selanik’ten gelen Türklere ev sahipliği yaptığı için ismi ‘Doğanbey Köyü’ olarak değiştirilmiş.
Ancak hikayesi burada bitmemiş çünkü burada yaşayan Türkler köyün tarım arazilerine uzak olması, çok rüzgâr alması ve yollarının engebeli ve dar olması gibi gerekçelerle 1985 senesinde köyü terk etmişler. Daha sonra tüm halkı, köyün yalnızca 2 km aşağısında yer alan düz arazide yeni köylerini kurarak ismine ‘Yeni Doğanbey’ demişler. Senelerce yıkık ve bomboş kalan eski köy ise zamanlar şehirden kaçıp huzur arayan, eski değerleri yaşatmayı hedefleyen kişiler tarafından restore edilmiş. Şu anda korunan evleri ve tarihi dokusuyla pek çok kişinin Söke’de ziyaret ettiği yerler arasında.
3. Karina
Menderes Deltası’nın en son kısmında yer alan bölge ‘Karina’ olarak adlandırılıyor. Doğanbey Köyü’nü geçtikten 8 km sonra ulaşılan Karina’ya tabelaları takip ederek kolaylıkla ulaşmak mümkün. Denizin hemen yanında hem yolun hem de sözün bittiği yer Karina… Ancak yine milli park sınırında olduğu için daha ilerisine gitmek yasak ve jandarma tarafından sürekli kontrol ediliyor. Bölgede Rumlardan kalan tarihi gümrük binası da mevcut. Ayrıca Karina’da birkaç restoran olsa da en tanınmışı ‘Tarihi Gümrük Restoran’dır diyebiliriz. Denize karşı ziyafet çekmek için çok uygun!
4. Güllübahçe Köyü
Günümüzde Güllübahçe, eskiden ‘Gelebeç’ olarak adlandırılan köyde, 1900’lerin başına dek 5000 Rum yaşarmış. Tıpkı Doğanbey Köyü gibi, mübadelenin ardından buraya Türkler yerleştirilmiş ancak onlar da 1955’te yaşanan depremden sonra köyü tamamen terk etmişler ve aşağısında düzlük arazide yeni köylerini kurmuşlar; buraya ise Güllübahçe demişler. Halkının kaderine terk ettiği Gelebeç Köyü’nün 2005 senesinde imar izni çıkmasıyla yıkılmak üzere olan eski evler asıllarına uygun şekilde onarılmış ve köy yeniden canlanmış. Burada taş evlerin bulunduğu sokaklarda gezmek ve yıkık kiliseyi ziyaret etmek oldukça keyifli olacaktır.
Gelebeç’in Aziz Nikolaos Kilisesi 1821’de inşa edilmiş. O dönemde aynı yerde bulunan diğer kilisenin üzerine, Noel Baba’nın yani Aziz Nikolaos’un adına Rumlar tarafından yapılmış. Şimdilerde epey kötü durumda olsa da hala ziyaret etmeye değecek yerler arasında. Örneğin bahçesinde ‘Kemiklik’ bulunuyor. Bu kemiklikte, Hristiyan mezarlıklarında yeni gelenler yer açılması adına topraktan çıkarılan kemikler tutuluyor. Biraz ürkütücü olsa da görülmeye değer!
5. Priene Antik Kenti
Söke’nin merkezine 15 km mesafede Samsun Dağı’nın yamacına kurulan Priene Antik Kenti, M.Ö. 7. yüzyılda kurulmuş Antik Yunan şehridir. Antik kentin tanrıçası için MÖ 4. yüzyılda en yüksek tepeye yapılan Athena Polias Tapınağı için, kentin en çok göze çarpan yapısı diyebiliriz. Tapınağın mimarı, dünyanın yedi harikasından olan Bodrum’daki Halikarnassos Mausoleumu’ndaki çalışmalasıyla da ünlenen Pytheos, haliyle Priene Athena Tapınağı kentin en eski ve en önemli yapılarından sayılıyor.
Kentte günümüzde de görünür halde olan alışveriş merkezi, toplantı binaları, belediye binaları, Bizans kiliseleri, Mısır Tapınağı, Roma tipi tiyatro ve okul bulunuyor. MÖ 350 senesine ait tiyatro, en iyi korunan Hellenistik tiyatro örneklerinden arasında, yarım daire şeklinde ve 5000 kişilik kapasitesi var. Priene Antik Kenti’nin en güzel özelliği ise, Athena Tapınağı’ndan Söke Ovası manzarası sunuyor olması. Buğdayların yeşillikleriyle süslenen ovanın aslında eskiden deniz olduğunu ve gemilerin yanaştığını düşününce her şey gözünüze daha ilginç ve değerli gelecektir.
Ayrıca Eskişehir Sivrihisar Nasıl Bir Yer? Gezilecek Yerleri ve Özellikleri adlı yazımıza göz atın!
6. Milet Antik Kenti
Liman kenti Milet, eskiden şimdiki Ege Bölgesi’nin doğusunun kültürel ve ekonomik merkeziymiş. Üstelik Menderes Vadisi aracılığıyla İç Anadaolu ile bağlantısı bulunuyormuş. Burası ünlü filozoflar Thales ve Anaximender’in kenti olarak tanınıyor. Helenizm ve Roma İmparatorluğu dönemlerinde yükselişe geçen kentte pek çok görkemli mermer yapı yapılmış.
Daha sonra Menderes deltasının alüvyonlarla dolmasıyla denizle bağlantısı yalnızca Menderes üstünden yapılır olmuş ve bu dönemde kent su taşkınlarına uğramaya başlamış. Bu yüzden Bizans ve Türk dönemlerinde inşa edilen yapılar, kentin daha yüksek kesimlerinde yapılmaya başlanmış. Kentte gezilecek tam 29 tane önemli yapı bulunuyor eğer yeterli zamanınız varsa hepsini görmek çok keyifli olacaktır.
Ayrıca antik kenti dolaştıktan sonra yakınında yer alan Milet Müzesi ve İlyas Bey Külliyesi’ni de ziyaret edebilirsiniz. İlyas Bey Külliyesi, 13. yüzyılın ikinci yarısında Antik Milet Menteşe Beyliği topraklarına katıldıktan sonra inşa edilmiş. Menteşe Beyliği’nin lideri İlyas Bey kendi adına İlyas Bey Camisi’ni yaptırmış. Kendine özgü tasarımıyla cami, Anadolu Beylikleri Dönemi’ne ait tek kubbeli camilerin en görkemlisi olarak tanınıyor. Zaten zengin taş süslemeleri sayesinde de oldukça dikkat çekiyor.