2000 Yıllık Kültür Başkenti: Gri Londra Gezi Rehberi!
Fikir Mühendisi yazdı. 8 Şubat 2021 599 okunma
Dünya üzerinde en çok ziyaret edilen şehirlerden biri olan Londra’nın, yıl boyunca sürekli yağmurlu olması O’nu daha da bir gizemli ve sofistike kılıyor! İngiltere’nin başkenti, kültür ve sanatın merkezlerinden biri Londra! Ama para biriminin Türk lirasına göre çok değerli olması, Londra seyahatleriyle gezginleri ekonomik olarak zorlayan yerlerden.. Ama her şeye rağmen, görülmesi gereken nadide şehirlerden! Bir fırsatınız olur ise sakın kaçırmayın derim. Londra, iki bini aşkın senedir üzerinde insanların yaşadığı Thames Nehri üzerine kurulu, İngiltere’nin başkenti ve en kalabalık şehridir. Bir kültür başkenti olarak; sanat, ticaret, eğitim, eğlence, moda, finans, sağlık, medya, turizm alanında ilk akla gelen şehirdir. Bir imparatorluğun tarihini biriktirdiğini ve yaşattığını, şehrin her köşesinde hissedebiliyorsunuz. Geçmişle geleceğin iç içe girdiği, dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri olduğu için yapılabilecek çok sayıda aktivite, gezilebilecek cazibe merkezleriyle size benzersiz deneyimler vaat ediyor. Şehrin keyfine varabilmek için ayırabildiğiniz vakit hiçbir zaman yeterli olmayacaktır. Adeta kazdıkça çıkan bir maden gibi Londra, güneş seven biri olarak, havası sürekli gri olduğu için gitmeye çekindiğim ama gittiğimde ‘ vaoovvv nasıl yani’ cümlesini sıkça kurduğum şehir Londra! İngilizlerin her daim asil ve aristokrat duruşlarını, bu duruşun karşı tarafa hissettirdiği soğukluğu, konuştukları İngilizcenin zaman zaman bizlere kasıntı gelen ‘hepimiz kraliyet ailesindeniz’ havasını bile sevmeye başlıyorsunuz gidince.. Tabi ki Amerikan İngilizcesi her zaman can’dır, anlaşılması daha kolaydır bence!
Yangınlara Direnen Tarih: Westminster Sarayı
Londra’nın ikonik sembolü ‘saat kulesi ve sarayı’nı birçok filmde görmüşsünüzdür. Londra’yı gezmeye başlarken ilk rotamız ‘Dünyanın En Ünlü Saat Kulesi Big Ben & Westminster Sarayı ‘. 11.yüzyılda inşa edilen saray, zamanında kraliyet ailesine ev sahipliği yapmıştı. Ülkenin politikalarına karar veren soylulardan oluşan ‘Lordlar Kamarası’ ve seçilmiş milletvekillerinden oluşan ‘Avam Kamarası’ burada toplanırdı. Geçirdiği çok sayıda yangın sonrası, binanın ortaçağdan kalan son bölümleri de zarar görünce 19.yüzyılda gotik tarzıyla yeniden inşa edildi. Londra’nın sembolü Big Ben Saat Kulesi de tuğla ve demir kullanılarak bu eklemelerle saraya dâhil edilmiş.’Big Ben’ adını 14 tonluk çan kulesinden almaktadır. Ve 1100 odadan oluşan bu estetik sarayı gezdiğinizde; ‘Avam ve Lordlar Kamarası, Kraliyet Sarayı, Westminster Hall’ gibi farklı bölümlerle tarihe şahitlik edersiniz. Parlamento Binası da sarayın içinde yer alıyor. Big Ben’in tam karşısında bulunan ‘Vittoria Kulesi’ 1497 yılından beri, Avam ve Lordlar Kamarası’nın tüm arşivine ev sahipliği yapıyor.
Londra’nın Dünyaya Açılan Gözü ‘London Eye’
Eğer yükseklik korkunuz yoksa doğru adrestesiniz ☺️ Milenyum kutlamaları için Thames Nehri Kıyısı’na yapılmış, 135 metre yükseklikte, Londra’nın ‘ikonik dönme dolabı’ London Eye, sevimli görüntüsüyle en çok sevilen, ve en çok ziyaret edilen yerlerin başında geliyor. Londra’nın 32 ilçesini temsil eden 32 kapsülden oluşan London Eye, bizlere 20 dakikalık eğlenceli bir yolculuk sunuyor. 25 kişilik kapasiteye sahip kapsüllerden birine bindiğinizde, çok yavaş ve dura dura hareket eden dönme dolapta Londra’nin görkemli manzarasına tanıklık edebilirsiniz. Ayrıca hala içindeki çocuğu yaşatanlara ‘dönme dolap’ muhteşem bir keyif ve adeta çocukluk yıllarınıza ışınlanabilirsiniz ☺️
British Museum, Geçmişten Günümüze Uzanan Bir Köprü
Eğer sanat, arkeoloji ve tarih dallarından en az birini veya benim gibi hepsini seviyorsanız☺️, tek yapmanız gereken ‘British Museum’un kapısından içeri girmektir! Tarihteki uygarlıklar arasında sihirli bir yolculuğa hazır olun, gözleriniz kamaşacak ve ruhunuz doyacak! 1753 yılında kurulan ve 13 milyon’un üzerinde eserle, dünyanın en iyi 5 müzesinden biri kabul edilen ‘British Museum’ Roma, Mısır, Antik Yunan, Orta Doğu ve Orta Çağ Avrupası’nın geçmiş uygarlıklarını günümüze taşıyor. Müze; farklı medeniyetlere adeta ‘ışınlanma’ ve ‘zamanda yolculuk’ yapma şansı tanıyor. British Museum koleksiyonu 4 bölümden oluşmaktadır. Eskiçağ Yapıtları Bölümü, Sikkeler ve Madalyalar Bölümü, Baskılar ve Çizimler Bölümü ve İnsanlık Müzesi altında sergilenen ‘Etnografi Bölümü’nden oluşan müzeyi, yılda 5 milyondan fazla ziyaretçi gezmektedir. Müze zaman içinde eser sayısının arttırılmasıyla birlikte, 2 yönde büyütülmüştür. Mısır bölümünde yer alan mumyalanmış insanlar, kediler, köpekler, boğalar ve timsah özellikle çok ilgi görmektedir. Bunlar içinde M.Ö 1250-1330 yıllarından kaldığı kabul edilen, 1.65 metre boyundaki ‘Katabet Mumyası’ müzede görülmesi gereken 7 önemli eserden biridir. Diğer önemli bir eser, Hiyeroglif yazılarının çözülmesini sağlayan ‘Rosetta Taşı’ bir dönemin aydınlatılmasında kilit rol oynamış olmasıyla, koleksiyonun en diikat çekici parçalarından biri konumundadır. Atina’daki ‘Acropolis’ten getirilen Antik Yunan dönemine, Athena’ya adınmış tapınaktan alınan ‘Parhenon Heykelleri’, mermer heykel, yazıt ve mimari parçalardan oluşmaktadır. Diğer bir eşsiz eser ise; M.Ö 7’de Kral Asurbanipal’in çıktığı aslan avını tasvir eden ‘Lion Hunt Rölyefleri’ dünyanın en değerli sanat eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. Adını ‘Deniz Tanrısı Nereus’ ile kızları ‘Nereidler’e ait heykellerden alan ‘Nereid Anıtı’ da Likya Mezarları’nın en büyüğü ve en süslüsü olup, yine ne yazık ki Antalya’dan çıkarılıp yurt dışına kaçırılmıştır. Asur Mitolojisi’nde yer alan efsanevi yaratık insan başlı ‘Lamassular’ örneği Kanatlı Boğalar müzede muhakkak görülmesi gereken diğer bir eserdir. Bunun dışında ‘Sutton Hoo Miğferi, Genç Memnon, Hoa Hakananai, Portland Vazosu’da ilk görülmeyi hak eden şaheserler arasında yer alıyor.
Westminster Abbey: Kraliyet’in Gözde Manastırı
Manastır olarak kurulup, bu amaçla kullanılmayan ‘Westminster Abbey’ Londra’nın en dikkat çekici gotik ve dini yapılarından biri olup, Newton, Darwin, Milton gibi önemli tarihi kişiliklerin mezarlarını da içinde barındırmaktadır. Son dönemlerde ise; kraliyet ailesinin ‘evlilik, taç giyme ve defin törenleri’nde kullanılan kilisenin içi, yağlı boya tablolar ve vitraylarla tam bir müzeyi andırıyor.
Fısıltı Galerisi ile Aziz Paul Katedrali
Aziz Paul Katedrali 17.yüzyılda yapılıp, zaman içinde gördüğü çeşitli zararlara rağmen, her sene 2 milyon kişinin ziyaret ettiği Londra’daki en önemli dini binadır. 111 metrelik kubbesiyle dünyanın büyük kubbelerinden birine sahip, barok mimari tarzda yapılmış katedral’de; Churchill ve Thatcher’ın cenaze törenleri, Prens Charles ile Diana’nın evlilik töreni, Kraliçe Elizabeth’in 80 ve 90.doğum günleri burada gerçekleşmiş. Kubbesine çıkan bölümde yer alan ‘fısıltı galerisinin’ eşşiz akustiği sayesinde katedralde en ufak bir fısıltı bile duyulabiliyor. Katedralin içinde yer alan ve ismini altın parçacıklarla boyanmış cephesinden alan ‘ Altın Galeri’ sunduğu’ benzersiz Londra manzarası’yla katedralin en beğenilen bölümlerinden biri. Ayrıca ‘Taş Galeri ‘de sunduğu manzarayla ilgiyi hak ediyor.
İngiliz Kraliyet Sarayı: Kraliyet Ailesinin İhtişamlı Evi
775 odalı, 1837’den beri İngiliz Kraliyet Ailesi’ne ev sahipliği yapan ve Birleşik Krallık’ın yönetim merkezi olan ‘Buckingham Sarayı’ sadece yaz aylarında ziyaretçi kabul ediyor. Sarayın önemli odaları arasında; ‘ Kral’ın Kütüphanesi ‘ , bütün ihtişamıyla büyük merdiven, beyaz çizim odası, halkı selamladıkları balkonun bağlı olduğu merkez oda, önemli davetlere ev sahipliği yapan balo salonu, resim galerisi, taht odası sayılabilir. İçinde bulanan 3 salondan beyaz ve yeşil salonda kraliyet ailesi resmi toplantıları yapılırken, mavi salon sarayın mimarının özel salonudur. Saray devletle ilgili görev atamalarında ve yabacı misafirlerin ağırlanmasında ve resmi törenlerde kullanılmaya devam etmektedir. Günde 2 kez gerçekleşen ‘saray nöbetçilerinin nöbet değişimi ‘ turistler tarafından en çok takip edilen ritüellerden biri haline gelmiş durumda. Sarayın bu kadar çok ziyaret edilmesinin en büyük sebeplerinden biri, kraliyet ailesinin evlilik, ihanet ve skandallarla dolu özel hayatlarına duyulan ilgidir. Bana soracak olursanız da; bu ailenin en doğal, samimi ve idol kişiliği ise Prenses Diana idi. Belki de O’nun herkes tarafından sevilmesinin sebebi de; bu doğallığı ve yaşam coşkusuydu. Ölüm şeklinin ise hala şaibeli olduğunu düşünenlerdenim.
Kensington Sarayı: Prenslerin Evi
17. yüzyıldan beri ‘Cambridge Dükü ve Düşesi’ bu sarayın ev sahipliğini yapmaktadır. Sarayı ziyaret ettiğinizde; Lady Diana’nın da özel eşyaları ve kıyafetleri dahil olmak üzere, diğer Britanya kral ve kraliçelerinin özel eşyalarını, tablolarını görme şansı elde ediyorsunuz. Magazin basının yakından takip ettiği ‘Prens Harry ve Meghan Markle’ da Amerika’ya taşınmadan evvel burada yaşıyorlardı.
Londra Kalesi: Korkutucu Bir Yolculuktan Günümüze Ulaşan Zarafet
Londra Kalesi, tarih boyunca ‘Kraliyet Sarayı, Darphane, Cephanelik, Hayvanat Bahçesi, Tutuk Evi, İdam ve İşkence Evi ve Hapishane’ olarak kullanılmış. Tarih boyunca; vahşi ve şiddetli olaylara tanıklık etse de, günümüzde yüzyıllardır biriktirdiği koleksiyonu ve görkemli yapısıyla turistlerin en çok rağbet gösterdiği yerlerden biri olma özelliğini sürdürüyor. Kalenin 11.yüzyıldan kalma kraliyet zırhlarının sergilendiği ‘Beyaz Kule’ diye adlandırılan bölümü -ihtiyaca göre- yüzyıllar içinde farklı kuleler eklenmesiyle son halini almıştır. En çok ziyaretçi çeken diğer bir bölüm ise Kraliyet mücevherleinin sergilendiği ‘Kraliyet Mücevherleri Koleksiyonu’. Kraliyet Ailesi üyelerinin idam edildiği ‘Yeşil Kule’ ile Kral III. Richard’ın yeğenleri ve ağabeyinin öldürüldüğü efsaneyle ünlenen ‘Kanlı Kule’ kalenin vahşi tarihini günümüze yansıtıyor. Diğer bölümleri arasında; ‘ Beuchamp Kulesi, kraliyet silahlarını görebileceğiniz Kraliyet Silahhanesi, Ortaçağ Sarayı ve St John Şapeli sayılabilir.
Hyde Park: Şehrin Ortasındaki Doğal Cennet
Sanırım yurt dışında gezmenin bana en cazip gelen taraflarından biri, kocaman parklarda, yerlerde yayılıp, şehrin içinde olmamıza rağmen doğal ortamda vakit geçirebilmek☺️ Keşke bizim de şehir içlerinde böyle büyük parklarımız olsa! İnanılması zor olsa da Londra’nın % 47’si yeşil alanlardan oluşuyor. 350 dönümlük alana kurulu Londra’da yaşayanların, farklı etkinlikler için bir araya geldiği ‘Hyde Park’ birçok filme ve diziye ev sahipliği yaptı. Yaz aylarında konserlerin ve çeşitli etkinliklerin düzenlendiği park, sabahın erken saatlerinden gece yarısına kadar kalabalıkları ağırlamaktadır. Londra’lılar güneşlenmek, spor, piknik, yürüyüş yapmak için günün her saati parkı ziyaret etmektedirler. ‘Uzun Su’ diye bilinen bahçeler, konuşma ve tartışmaların yapıldığı ‘Speakers’ bölümü ile ‘Serpentine Gölü’ en çok tercih edilen bölümleridir. Parkın içinde güzel prenses ‘Lady Diana’ anısına yapılmış bir de şelale vardır. Bu arada parkın içinde dolaşırken şirin sincaplarla karşılaşma ihtimalinizde çok yüksek! Doğanın ve etkinliklerin keyfini doya doya çıkarın!
Trafalgar Meydanı: Londra’nın Kalbi
İsmini İngilizlerin Fransa ve İspanyol donanmalarını yendiği ‘Trafalgar Savaşı’ndan alan meydan, 1845 yılında bugünkü halini almıştır. Trafalgar Meydanı yüzyıllar boyunca Noel Kutlamaları ile protestoların merkezi olmuştur. Meydanın tam ortasında 52 metre yüksekliğinde ‘Nelsons Heykeli’ ve bu heykeli koruyan 4 bronz aslan heykeli bulunmaktadır. Heykelin ilginç özelliklerinden biri ise; heykelin üzeri özel bir jel kaplandığı için yüzlerce kuşun hiç birinin heykel üzerine pisleyememesidir. Meydan, turistlerin şehre geldiklerinde ilk uğradıkları, şehrin cazibe merkezleri ‘Ulusal Galeri, St Martins the Fields Kilisesi’ne çok yakın konumdadır. Şehrin otobüs ağının da merkezi olması nedeniyle, gün içinde insan kalabalıklarıyla dolmaktadır. Yılın her dönemi; kutlamalara, etkinliklere ve çeşitli performanslara ev sahipliği yapması nedeniyle Londra’nın kalbi olarak kabul edilmektedir. Meydanda yapılan tarihi etkinlikler de meydanı şehrin en gözde alanlarından biri haline getirmiş durumdadır.
Ulusal Galeri
Trafalgar Meydanı’nı ziyaret etmişken; 1824 yılında kurulan ve içerisinde 2300 farklı eserin sergilendiği, ikonik binasıyla dünyanın en çok ziyaret edilen müzelerinden olan ‘Ulusal Galeri’ye gitmek en doğru adres gibi gözüküyor. Sanat galerisi; 13 .yüzyıl ile 20.yüzyıl arası bağışlamalar ve satın alımlar ile oluşturulmuştur. Müzedeki eserler; 2.Dünya Savaşı sırasında bir dağ madeninde korunarak eserlerin zarar görmesi engellendi. Ulusal Galeri’de ‘Van Gogh, Da Vinci, Titian, Michelangelo, Borricello, Raphael, Remberandt, Monet, Seurat, Caravaggio, Van Dyck, Rubens, Pissarro, Dürer, İngres’ gibi dünyanın en önemli sanatçılarının nadide eserleri yer almaktadır. Eğer bir sanatsever iseniz, aldığınız keyifle sarhoş olabilirsiniz ☺️
Tower Bridge (Kule Köprüsü); İki Yakanın Birleşme Hikâyesi
Thames Nehri üzerinde yer alan ve Londra’nım simge yapılarından olan, iki katlı, açılıp kapanabilen bir köprüdür. Gotik mimarisi ve Londra şehrinin görüntüsüyle bütünlük sağlaması, köprüyü şehrin en ünlü ve bilinen sembollerinden biri haline getirmiş durumdadır. Tarih boyunca kentin iki yakasının trafiğini birleştirme ihtiyacı, 1894 yılında gemilerin geçmesine imkân tanıyacak şekilde, açılıp kapanır bir köprü fikriyle hayata geçti. Kule Köprüsü; 65 metre yüksekliğinde olan iki kulenin, dünyaca bilinen baskül köprü olarak hidrolik sistemle birleşmesinden meydana gelmektedir. Kule köprüsünde yayalar ve araçlar için 2 yol bulunmaktadır. Köprüde yer alan ‘Kule Köprüsü Sergisi’nde cam zeminli koridorları ve tarihi motor odalarını da görebilirsiniz.
Windsor Sarayı: Monarşinin Asırlar Süren İkemetgahı
İngiliz monarşisinin resmi olarak 3 ikametgâhından biridir. 11.yüzyıldan beri; en uzun süre kullanılan saraylar arasında yer alır. Windsor Sarayı zaman içinde savunma ve ikamet amaçlı kullanılmıştır. En eski kraliyet saraylarından biri olarak, günümüzde yabancı poitikacıları ağırlamak ve önemli toplantılar amaçlı kullanılmaktadır. Kraliçe Elizabeth de yaz aylarını burada geçirmektedir. Windsor Sarayı kraliyetin ikemetgahı olmasının yanı sıra, tarih boyunca garnizon , kale ve hapishane olarak da kullanılmıştır. Sarayda yer alan ’Mary’nin Oyuncak Bebek Evi’ dünyadaki en ünlü oyuncak bebek evidir. Windsor Sarayı’ndaki St George Salonu’nda aynı anda 160 misafir yemek yiyebilmektedir.
Tate Modern Müzesi: Modern Sanatın Yükselen Yıldızı
Terk edilmiş ‘Bankside Elektrik Santrali’nin, üzerinde çok fazla değişiklik yapmadan tarihi dokusu korunarak 2000 yılında müze olarak açılmasıyla, Londra’nın en önemli ‘modern sanat müzesi’ haline geldi. Binanın 99 metre uzunluğundaki bacası müzenin sembolüdür. Müzenin ziyaretçi sayısı son yıllarda British Museum’u geçmiş durumdadır. Bu yoğun ilgi zorunlu olarak müzenin genişleme ihtiyacını doğurdu ve yapılan %60 büyümeyle müze hem ziyaretçi ihtiyacını daha rahat karşılar hale geldi hem de gelenlere zaman geçirebilecekleri yeni meydanlar sunmuş oldu. Müzenin elektik santrali döneminden kalan, elektrik jenaratörlerinin olduğu ‘Türbin Salonu’ görülmesi en önemli bölümlerinden biridir. Müze 1900 yılından günümüze; Picasso, Matisse, Dali, Ernst, Miro, Magritte, Pollock, Rothko, Gabo, Warhol gibi dünyanın en önemli sanatçılarının eşşiz eserlerine ev sahipliği yapmaktadır. Müzede sürrealizm , dışavurumculuk, soyut, minimal ve kavramsal sanat gibi farklı akımların yanı sıra barındırdığı heykelleri de gezerken zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmıyorsunuz.
Oxford Caddesi: Alışveriş Severlerin Gözdesi
Sıra biraz alışveriş yapmaya geldi☺️ diye düşünüyorsanız günde ortalama 500 bin kişinin ziyaret ettiği Oxford Caddesi bu iş için çok doğru bir adres. 300 dükkanın, yaklaşık 2 km kilometre boyunca sıralandığı caddede, dünyanın en prestijli marklarının dükkanları yer almaktadır. Trafik yoğunluğu açısından Avrupa’nın en yoğun caddesi olarak kabul edilmektedir. Cadde yoğun olsa da, alışveriş dendiği zaman akan sular durur benim için hele yurt dışındaysak, keyfi bambaşka! En güzel tarafı ülkemizde bulunamayacak eşya vb. şeyleri almak ve kullanmak. Ülkeye geri döndüğünüzde, yurt dışından alınmış bu eşyaları kullandığınız anlarda anılarınız canlanıyor, iyi hissediyor ve sanki o anda tekrar o yabancı sokaklarda buluveriyorsunuz kendinizi! Bazen o şehre veya gitmiş olduğunuza bile inanamıyorsunuz sonradan..
Vittoria ve Albert Müzesi (V&A); Süsleme Sanatları ve Dizayn’ın Mabedi
Londrada’ki müzelerin neredeyse tamamı, bir özelliği ile diğer müzelerden farkılaşıyor ve ilgiyi hak ediyor .’Vittoria ve Albert Müzesi’ de yaklaşık 4.5 milyon eserle ‘dünyanın en geniş süsleme sanatları ve dizayn’ içeriğine sahip müzesidir. Müzenin kuruluş amacı; tasarımcıları, üreticileri, halkı sanat ve tasarım konusunda eğitmekti ve zaman içinde bu konuda çok başarılı olmuşlar. Müzede mimari, mobilya, tekstil, fotoğraf, heykel, mücevher, cam, seramik, kitap alanındaki eserler çok sayıda ziyaretçi çekmektedir. Vittoria ve Albert Müzesi’nde Rönesans döneminden kalan mücevherler koleksiyonun en dikkat çekici bölümünü oluşturmaktadır. İtalyan Rönesans Çömlekleri, Çin Heykelleri, Sevr Porselenleri senenin farklı zamanlarında dünya müzelerinde de sergileniyor.
Camden Town: Farklı Bir Kültürün Yansımaları
Londra’nın kalbinde kendine has bir alışveriş macerası yaşamak isterseniz ‘Camden Town’un panayır havasındaki sokaklarında gezinmeniz yeterli olacaktır. Sıra dışı kelimesinin karşılığını tam olarak veren bölgede şehrin en ucuz ve en lezzetli yemeklerini yiyebilir; punk, jazz, rock tarzındaki klüplerinde canlı müzik dinlyebilir, pazarlarında gezinebilir, her tülü ürünün satıldığı marketlerinden alışveriş yapabilirsiniz.
Piccadily Meydanı: Işıkları Hiç Sönmeyen Meydan
Renkli mağazaları, İngilizlere özgü kafe, bar ve restaurantları, merkezindeki ‘Eros Çeşmesi’yle de günün her saatinde hareketli anlar vaat ediyor. Günün kararmasıyla beraber, neon ışıkları görsel bir şölen sunuyor. Meydandaki bilboardlarla kaplı bina, turistlerin bölgeyi ziyaret etmesini sağlayan en başta gelen sebeplerden biri olarak görünüyor. Tepesinde kanatlı bir ‘Anteros Heykeli‘ olan ‘Eros Çeşmesi’ diğer adıyla ’Shaftesbury Anıt Çeşmesi’, Londra’nın en ünlü çeşmesi olarak kabul ediliyor.1859 yılında müzikli eğlence çadırı olarak kurulan ‘Londra Müzikholü’ ise 1986 yılında yıkılarak alışveriş merkezine dönüştürülmüş. Bu meydandaki bir diğer güzellik ise ‘Criterion Tiyatrosu’ Londra’daki tüm tiyatrolardan farklı olarak ‘Criterion Tiyatrosu’nda gösteri seyredebilmek için uzun merdivenlerle yerin altına inmeniz gerekiyor. Eğer kapalı yerde kalma veya yerin altına inme korkunuz yok ise aynı zamanda iflah olmaz bir tiyatro sever iseniz muhakkak görmenizi tavsiye ederiz .Ayrıca yabancı diliniz yeterli ise; gitmişken bir tiyatro oyunu veya sinema filmini sinemada izlemek de bakış açınızı geliştirecektir.Keyfi alışkın olduklarımızdan çok daha farklı!
Hiç uyumayan şehir New York'u anlattığımız gezi yazısına linke tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Nothing Hill: Arnavut Kaldırımlarında Rengârenk Evler
Arnavut kaldırımları, dar sokakları, renkli evleri, şık restaurantları, lüks butikleriyle ‘Nothing Hill Bölgesi’nde kendinizi sokağın ritmine bırakın derim! 1989’de yapılan filmle beraber popülerliği artan bölgede ‘Portebello Road Market’ adındaki sokak pazarı, Londra’lıların ‘ikinci el ve antika eşya almak’ için tercih etiği bir yer haline getirmiş durumda. Sakın uğramadan geçmeyin!
Sea Life Londra Akvaryumu: Suyun İçinde Renkli Bir Yolculuk
Her sene 1 milyona yakın turist çeken akvaryumda, deniz kaplumbağaları, köpek balıkları, ahtapot, penguen, deniz atları ve diğer deniz canlılarını cam tüneller içinde gezinerek gözlemleyebilirsiniz.’Sea life Londra Akvaryumu’nda 500’den fazla türüyle, sıra dışı bir tecrübe vaat ediyor.
Londra Anlatmakla Bitmiyor! Ya Diğerleri..
Bütün bu anlattığımız sanatsal, kültürel ve tarihi mekânlarla gezilebilecek yerler inanın bitmiyor! Örneğin Sherlock Holmes hayranlarını mutlu edecek ‘Sherlock Holmes Müzesi’, dünyada pek çok ülkede gezebileceğiniz ‘Madame Tassaud Müzeleri’nin en iyi ve gerçekçisi, Harrods Alışveriş Merkezi, sinema merkezi olan Leicester Square, savaş araçlarının sergilendiği ‘Imperial War Müzesi’ ,’Harry Potter’in çekildiği ‘Warner Stüdyoları Müzesi‘, St james Parkı’nı da ziyaret edebilirsiniz.
Önerimiz Londra’yı Yaz veya Bahar Aylarınızda Gezmeniz
Hayalleri süsleyen Londra, geçmişten gelen kültürel ve tarihi birikimi, gelenekseli modernle birleştiren caddeleri ve mimari yapıları, her zevke hitap eden hareketli gece hayatı ile size unutulmaz bir seyahat ve yaşam tecrübesi sunuyor. Bu arada farklı yazılarımızda anlattığımız ‘The Beatles ve Queen’ rock müzik grupları, İngilizlerin en değer verdiği müzisyenler arasında yer alıyor.
The Beatles ve Queen gruplarını anlattığımız yazılara linklere tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Bu arada unutmadan söyleyelim; Londra seyahati için en çok önerilen mevsimler yaz ve bahar aylarıdır. Şehrin sıcak ve keyifli zamanları, sıcaklığın 22 derece civarında olduğu yaz ayları! Yine de yağmur yağabilir, şemsiye ve yağmurluğunuzu sakın unutmayın!